Midye Tava
Yeter artık, beklemenin faydası yok hepsi dolu geliyor bunların, bir sonrakine binmem lazım. Hava karanlık, ıslak ve soğuk, durakta ise karnaval var, birbirinden tümüyle farklı görünüşte insanlar dar bir alanda bekleşiyor… İçimden birkaç metre uzaktaki kestanecinin taburesine çıkıp vatandaşlara seslenmek geliyor bir an için. Belki aday olurum yerel seçimlerde, işte fırsat, toplu taşımaya ne kadar da çok önem vereceğimi hemen anlatabilirim. Raylı sistemlere falan… Söylüyorum ya zor bulunacak türden bir kalabalık, her türlüsü var, simitçi, nohut pilavcı, kontörcü, işportacı çikolata renkliler, amcalar dedeler, teyzeler halalar, öğrenciler, tinerciler, beyaz yakalılar, mavi yakalılar, yakasızlar … Ne arasan var. Otobüsler balık istifi geliyor ama saat neredeyse yedi olacak, geç kalacağım, bir tanesini gözüme kestirmem lazım. Önümdekinin omzunu dürtüyorum ‘ hadi birader ilerleyelim biraz daha ‘. Zor bela atıyorum kendimi içeri. Aslında tam olarak içerde sayılmam henüz. Çok ani bir hareketle sol elimi sağ cebime daldırıyorum, akıllı biletim orada olmalı. Öteki elimi kullanamıyorum zira aracın kapısı her an kapanabilir, oraya da hakim olmam lazım… Biletimi işaretli noktaya temas ettirmesi için gerekli sorumluluğu hemen önümdeki amcaya veriyorum ve işte o bildik ses gelince cihazdan, daha bir güvenle doluyor içim, artık emniyet içinde seyahat edebilirim ‘kentsel dönüşen’ İstanbul’un kalbine doğru.
Adrenalin dolu ilk anlarda tutunacak bir yer göremiyorum ama olsun bulunduğum nokta otobüsün en stratejik noktalarından biri, tehlike anında hemen aşağı atlayabilirim diye düşünürken şoför yolculara bildik uyarısını yapıyor, ilerleyelim ilerleyelim, boşluklara doğru…
Yalan yok, sahiden birkaç adım ilerliyoruz ama geriye doğru! İçeride karbondioksit yoğunluğunun 500 ppm oranını aşması birkaç dakika içinde mümkün olabileceğinden, aranan laboratuvar şartlarının sağlandığını gören kaptanımız, Dünya üzerinde yaşanacak iklimsel kıyametin küçük bir provasını yapacak olduğumuz deneysel aracımızın kapılarını kapatıyor kontrol panelinden. Gerçekten de çok kısa süre sonra içeride Guatemala iguanalarının en sevdiği türden rutubetli bir sıcak başlıyor. Enerji verimliliğinde A sınıfının da ötesinde yepyeni bir yenilenebilir kaynağın keşfinin böylesine yakınındayken, Rusya’ya, İran’a ödenen milyarlarca dolar fosil yakıt parasını düşünüp üzülüyorum. Teknoloji var, insan kaynağı var, herşey var. Bu kadar kısa zamanda böylesine yüksek verim yoğuşmalı kombiden falan da alınmaz, ne kadar yoğuşsa bu kadar yoğuşamaz. Diğer taraftan, üzerimizde daha soğuk bir iklim tipine uygun kıyafetler mevcut olduğundan, bünyeler yaş ve cinsiyet farkına bağlı olarak değişik tepkiler vermeye başlayacak birazdan.
İlerliyoruz …
İlerliyor muyuz? Bilmiyorum… Tüm camlar buğu ile kaplanmış olduğundan dışarısı gözükmüyor. Bilinmeze giden meçhul otobüs psikolojisine girmemek için esnek hareketlerle uzanıp camda kendime bir görüş alanı yaratmak istiyorum. Tepe çakrası ardına kadar açılmış, ileri derecede meditatif halde kitabını okumaya devam eden genç arkadaşımızın omzunun üstünden uzanıp camı hafifçe siliyorum. Aslında ne okuduğunu da merak etmiyor değilim. At yarışı kuponu doldururken minibüs kalabalığından ilham alanları görmüştük, ama böylesine aşırı sosyalliğin yaşandığı bir ortamda kitap okuyan birini görünce, ben nerdeyim diye telaşlandım bir an. Fakat birkaç saniye sonra bu duygu geçti, önemli bir deneyin parçası olduğumu hatırladım. Sen de aday ol yaşın tutuyorsa, benim oyum sanadır genç kardeşim…
Artık kaldırımda midye dolma satan adamı görebiliyorum camdan. Kısa sürede durağa yürürken gördüğüm midyeciye neden bu kadar benzediğini de anlıyorum. Gelirken önünden geçmiştim, azıcık ağır metal alıp bu soğuk havada metabolizmamı hızlandırmayı bile düşünmüştüm. Tezgahının önü gençlerle doluydu, tane 50 kuruş, limon da sıkıyorsun istersen. Şimdi sanki daha da kalabalıklaşmış başı. Hemen arkasındaki az katlı binanın kapısında görüntüleme merkezi yazıyor. Midyeyi ye, geç arkada görüntüleyiversinler iki dakikada.
Kanımca, girişimci bir ruh açacağı midye tava dükkanının üst katını çeşitli görüntüleme cihazlarıyla destekli bir klinik haline getirir, hele de vatandaşa Marmara Bölgesi’nin en müstesna sanayi atıklarının boşaldığı durgun sularından topladığı mis gibi nükleer midyelerini sunarsa, gıda sektörüne bomba gibi düşer, adını da altın harflerle yazdırır.
Ama sadece midye ile kalmamalı, eğer hala varsa dip balıkları da muhakkak damak zevkimize uygun biçimde, tercihen genetik müdahaleye uğramış mısırözü yağında kızartılarak, bulunamıyorsa kömür üzerinde ızgara edilerek tüketilmeli ki içindeki kurşun, civa, kadmiyum, bakır, alüminyum ve diğer benzeri değerli metaller bünyeye daha iyi nüfuz edebilsin.
Sanayiden vazgeçecek değiliz herhalde, az daha sabır, kendi imkanlarımızla bilgisayarlı tomografi cihazı falan üretebilecek konuma gelelim ki bari bunlara fazla döviz harcamasın memleketimiz çünkü ilerleyen yıllarda gittikçe artan şekilde ihtiyacımız olacak. Hem sonra, sanayi atığından şikayet etmek ne demek? Yok bacasından çıkan gazdan nefes alınmıyormuş, yok balıklar topluca ölüyormuş, yok havadan yapışkan maddeler yağıyormuş, yer altı sularına kimyasal maddeler karışıyormuş sonra bu sularla tarım yapılıyormuş falan… Geçiniz bunları… Bütün memleketin altı fay hattı dolu, oralardan çıkıyordur o gazlar. Yapacak bir şey yok.
Yoğuşmalı karbondioksitten olacak, bunları düşünürken hareket halinde olduğumuzu unutmuşum. Çakrası açık genç arkadaşın yanındaki bayan telefonda konuşuyor. Televizyondaki şarkı yarışmasının ne kadar güzel olduğunu anlatırken birden kapılar açılıyor ve kendime geliyorum…Şoför yine uyarıyor, ilerleyelim, ilerleyelim, boşluklara doğru…
Kendimi aşağı atıyorum aceleyle. Deney falan umurumda değil. O midyelerden yemem lazım hemen.
Yazarın diğer yazıları:
Midye Tava
De-ği-şe-cek-sin
Ocracoke Adası
Jolly Roger
Avlayan avlanınca
35 Kentrilyon
Son eklenenler
